(GÜRBELCİN (GURVAL JİN) UUL YAZITI ÇÖZÜMÜ)
Anımsanacağı gibi önceki çalışmalar hep güneş ile ilgiliydi. Bu yazıt ta öyle! Güneş ayrıca Türklükle, Tañrı kavramıyla ilgilidir. Bu çalışmada Türkçenin ve dilin anlaşılması, bu üç kavramın açıklığa kavuşturulması amaçlanmaktadır.
Bu betke ile umulur ki yanlış çözümleme düşünüşleri ve bilgiler, görüşüme göre doğrularıyla yer değiştirecek. Bu doğruların bilinmesi kaya yazıtlarının ve Türkçenin anlaşılmasında daha bilinçli ve sorgulayıcı olmamıza katkı sağlayacak. Umarım bu çalışmayla bu amaçlara daha da yakınlaşmış olacağız.
1-Yazıtın yeri ve görseller
1.1-Yazıtın Bulunduğu Yer ve Yazıtın Adı
Gurvaljin Uul yazıtı, bugün Moğolistan Halk Cumhuriyeti’nin Bulgan Aymag bölgesinin sınırları içinde, Gurvanbulag Sum’ un 17 km güneydoğusundaki Gurvaljin Uul’da (Üçgen (şeklindeki) Dağ) (1176 m, 48 T 0391596, UTM 5276223) bulunmaktadır.
1.2-İlgili görüntü
Görüldüğü gibi üçgen prizmada üç kenar gökteki güneşe doğru yönelmektedir. NG çift ünlü tamgamızda olduğu gibi! Tepede güneş (kün) bulunmaktadır. Türk, tek, dik sözcüklerindeki ince ‘K’ kün (gün, k (h)ün, küñ + eş) ü simgelemektedir! Sözcüklerin tümleci ya da yönüdür! 1
Gök ve güneş birlikte Tañrı kavramını oluşturdukları için bu dağ seçilerek Tañrı ya da ata tinleri ile iletişim için yazılar -bedizler kazınmaktadır. Ek olarak gelecek kuşaklara bilgi aktarımı amaçlanmaktadır.
Türklerde “dağ kültü, güneş kültü” diye aktarılanlar Tañrı sözcüğüyle ve dolaylı olarak gök ve güneşle ilgilidir. İlişki türetik ilişkisidir! Güneş bu üçgen dağın biçimine uygun devinerek uzaklaşır ve batar.
Güneş bu üçgen dağın önce gördüğümüz ön yüzünü aydınlatır sonra yere yaklaştıkça diğer yüzünü! Ön yüzünü görebiliriz ama arka yüzünü göremeyiz. Tıpkı gündüz ve gecedeki sürecin aynısı! Üçgen dağ bu nedenle yuğ amaçlı seçilmiş olmalı!
Bu güzel Türkümüz ile sonlandıralım bu ayrıntıyı çünkü görüntü ile sözler (Türklerin kimliğinin özü güneş) çok hoş uyuşmakta! https://youtu.be/CaHrMQJhWhA
* 1
Tümleç: Dilbilgisi terimi. Tümcede, eylemin anlamını çeşitli yönlerden tümleyen ve herhangi bir ad durumunda bulunan sözcük, ilgeç alan ad ya da tamlama; örneğin kar bütün gün yağdı tümcesinde bütün gün tümleçtir. Cümlede dolaylı tümleci bulmak için özneyle birlikte yükleme “nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, neye, neyde, neyden” soruları sorulur! ( www.google.com.tr/tümleç nedir? )
Sözcüğümüz Türk! İnce T timek! ‘ür’ ürümek (tutkuyla seslenmek, ünnemek)! Nereye ürüyor Türk? Kün’ e!
İnce ‘K’ küneşi simgeler
Gürbelcin Uul (üçgen dağ) ‘Türk’ ilişkisi; Türk-Moğol ilişkisi
“SUNUŞ
“İlk baskısı 1940 yılında yapılan Türk Sözünün Aslı adlı bu eserin, tıpkıbasımı 1946 yılında yapılmıştır. Türk tarihçisi ve dilcisi Hüseyin Namık Orkun’un kıymetli çalışmaları arasında yer alan bu eser, ‘Türk’ (Tu-kiüe [Türük]/Tik) adının geçtiği en erken kayıtları içermesi ve Türk adının kökleri hakkında Vambery, Nemeth ve Thomsen gibi büyük Türk dilbilimcilerin etimolojik araştırmalarına yer vermesi bakımından büyük değer taşımaktadır. Bilindiği gibi ‘Türk’ adı ilk kez, VIII. yüzyıl Çin kaynakları ile Uygur metinlerinde geçmektedir. Bu kaynakların ve araştırmaların bazılarında belirtildiği gibi Türk adı Çin kaynaklarında telâffuz edildiği şekilde, “Miğfer” anlamına gelen Tu~kiüe (Türklerin miğfer şeklindeki bir dağda oturmalarından dolayı) kelimesinden mi ve ya Hun/Kun, Kün) kelimesinden mi yoksa Vâmbery’ nin iddia ettiği gibi törü-türe kökünden mi gelmiştir.
Bu ilkel açıklamalara Çin tarihlerinin yapmış olduğu şu iştikakı da ilâve etmek lazımdır: Sui-Şu adlı bir Çin tarihi bu hususta şu satırları yazmaktadır. “Tu-kiüe’ler (yani Türkler) eteğinde karargâhları bulunan bir dağın isminden adlanmışlardır ki bu dağ miğfer şeklinde olduğundan bunların dilinde de miğfere Tu-kiüe derler. Bunun için kendilerine Tukiüe adını vermişlerdir. Sui-Şu’ nun ileri sürdüğü bu iştikakı ciddî sayıp bunu ilmî bir şekilde açıklamaya çalışan birtakım bilginler de vardır ki bunlar Türkçede “miğfer, serpuş” anlamına ve Türk* 2 sözüne yakın bir kelime arayıp bu Çin açıklamasını tefsir etmektedir.
Bu bilginlerin en eskisi J. Klaproth’ tur. Bu büyük Alman bilgini Journal Asiatique’t e yazmış olduğu bir makalede bu Çin iştikakını kaydettikten sonra Türkçede “serpuş” anlamına gelen ve Tu-kiüe telâffuzuna yakın olan kelimenin takke olduğunu yazmış ve bu sözün eski Arapçada mevcut olmayıp Türkçeden Arapçaya geçmiş olması muhtemel olduğunu ileri sürmüştür ( 31-32/43
Burada bir soru sorulabilir: Hun adı Türk kavminin en eski adı olmayınca veTürk sözü de VI. yüzyılda meydana çıktığına göre Türk kavminin en eski ismi ne idi? Türk kavminin en eski ismi yine Türk idi. Aşağıdaki satırlarda bu ciheti izah edeceğiz. Çin tarihleri milâttan önceki devirlerde Hiungnu’ ları yani “Doğu Hunları” nı zikrederken Cong ve Tik adlı iki kavimden bahsetmektedirler. Eski Çince’ de ‘r’ sesi olmadığı için Çinliler ‘r’ li kelimeleri dillerinde telâffuz ettiklerinde ya bu sesi atarlar veya bunun yerine ‘l’ sesi koyarlardı. Binaenaleyh Edkins’in ve De Groot’ un da söylediği gibi bu kelime Türk sözünün Çincedeki telâffuzundan başka bir şey değildir. Çincedeki Tik özel adı Türk kelimesi olunca Çin tarihlerinde bu kavim hakkında verilen bilgileri kaydettiğimizde yüce Türk kavminin de ne kadar eski olduğunu kendiliğinden meydana çıkarabiliriz.
M. Ö. 1582 yılında ilk defa olarak Gobi çölünün öte tarafında oturan kabileler Çin sarayına sefirler göndermişti. Yine M. Ö. 1449 yılında Batı Cong kabilesi Çin sarayına birçok hediye göndermiştir. Çin tarihlerinin kayıtlarına göre M. Ö. 1400 yılından itibaren de Bunlarla Çinlilerin ilişkileri daha sıklaşmaktadır. (ORKUN: 21-22/33)”
“Köktürk devrine ait Sui-şu adlı Çin kaynağına bakılırsa bu kelime Türk dilinde “miğfer” demektir. Çünkü Türkler, bu adı Altay bölgesinde eteklerinde oturdukları ve miğfer biçiminde yükselen dağın şeklinden almışlardır.4” (TURAN. Zikri: 1/13)
Not: Dağ görüldüğü gibi üçgen prizma ya da piramittir! Piramit: tepeleri ortak bir noktada birleşen ve tabanları da herhangi bir çokgenin birer kenarı olan birtakım üçgen yüzeylerden oluşmuş cisim. Mısır piramitleri örneğin!
* 2
Miğfer > Serpuş > Türk ilişkisi!
börk: önde, arkada iki kanadı bulunan külâh, sukarlaç börk uzun külâh, kad ıglıg börk kenarlı, kıyılı külãh· www.turkbitig.com/eski-turkce-sozluk/
Görüldüğü gibi ‘Börk’ dediğimiz başlıkların tepesi (biçimi) yine K sesi ile simgelenen kün (eş) ile uyumlu! Üçgen dağda olduğu gibi! Ne yazık ki yurdumuzdaki dilbilimciler dilin oluşumunda türetik ilişkisi olabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmemişler ve savrulup durmuşlar. Dağı başlığa, miğfere benzetip Türk miğfer demek gibi akıldışı noktalara savrulmuşlar! Börk adı üstünde başımızı K (ün) den koruyan örten nesnedir! Kutsal değildir, Türk demek değildir. Türk sözcüğüyle köken ilgisi bulunmamaktadır! Ama ince K ile simgelenen küneş kutsaldır. Kimliğimiz olan Türk sözcüğünün yönü olacak kadar!
Ayrıca Türek, Türekek adlı bir Türklere özgü başlığımızda olduğunu biliyorum. Dileyen araştırabilir! E seslerini düşürürseniz Türk sözcüğüne ulaşılır! (https://www.nedirnedemek.com › türek ne demek? · Tepeliklerin ortasındaki çıkıntı. · türek bilimi. Türek’leri arayıp bulma işiyle uğraşan bilim kolu.)
Su Şui kayıtlarında Türklerle Moğol (!?) ların tepesi üçgene benzeyen bir dağın çevresinde birlikte yuğ törenleri yaptıkları benzeri anlatılar görmüştüm. Dileyenler bu ayrıntılara ulaşabilir.
Sonuç: Güdümlü öğretim üyelerinin öne sürdüğü gibi Türk-Moğol ayrıdır, Cengiz Türk değildir gibi saçmalıkları yok saymak gerekiyor. Onların görevi İbra masallarına uygun davranıp Türklüğü iğdiş etmektir! Türk sözünün aslı adlı çalışmada Türk ve Moğol un ayrı olmadıklarına ilişkin anlatılar bulunmaktadır! Yurdumuzda dilbilimciler dille ilgili olarak dilin kökeni, sözcüklerin-seslerin anlamları, anlamların nasıl oluştuğu (göstergebilim) kavramları konusunda doğmamış bebeler gibiler! Bu kavrama yetersizliklerinin üzerine Batı ve İbra baskısı eklenince sonuç ne yazık ki hep benzeri acınası gülmeceden ayrımı olmayan durumlar olmaktadır!
Sui Şu’nun aktardıklarına göre yazıt en az 3600 (üç bin altı yüz ) yıllık olmalıdır!
Yeniden çalışmamıza dönelim mi?
Sağ üstteki kavramsal yazı alttaki çizgilerle çizilmiş olanla bağlantılıdır Sol üstte ise gök ya da (a)N diye bildiğimiz Orhun abecesindeki tamgamız bulunmaktadır.
Sağ üst Orhun abecesi kalın (a)N, ince N (ün, en, .)
Altında (orta) kün (ñ), K(h) ün, ya da hün! Siyah yuvarlak düşünülmediğinde ise Orhun çift sesli NG! Bu devinimle ilgi kavramsal yazıdır!
Sağdaki şekli konum açısından yorumladığımızda ise kalın ‘G’ Kagan sözcüğümüzdeki G! Orta gök, siyah kalın K (kaya) kırmızı kalın G (ğ)
- Yapılan Çözümleme çalışmaları
2.1-Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz
2.2-Hasan Gürgün (Yüksek Lisans Tezi)
Göktürk Yazısıyla Oluşturulmuş Uygur Kağanlığı Yazıtlarının Metin dilbilimsel İncelemesi
H. Namık Orkun’ un aktardığına göre Moğolistan Cumhuriyeti ilim komitesinde görevli Yamçarano Munke- Oçir isimli bir Moğol tarafından elde edilen Gurvaljin Uul yazıtının bir kopyasını Samayloviç’e 1929’da göndermiş ve Samoyloviç 1935’te yazıt hakkında ilk yayımı yapmıştır (Orkun, 2011:355). Gurvaljin Uul yazıtı bugün Moğolistan Halk Cumhuriyetinde Bulgan Aymag bölgesindeki Gurvaljin Uul (Üçgen Dağ)’da bulunmaktadır. (Alyılmaz, 2005:74; 2003: 188). Gurvaljin Uul yazıtının bir yüzünde tek satır olarak Göktürk harfleri ile oluşturulmuş Türkçe bir cümle bulunmaktadır. Bu cümlenin üst tarafında da Uygur devrine ait iki adet damga bulunmaktadır. Bir cümle ve iki damgayı üzerinde taşıyan kaya parçası 130-103 x 98-92 cm boyutlara sahiptir. Kimin adına yapıldığı belli olmasa da başka bir mezar için burada imal edildiği fakat gerçek yerine bir şekilde götürülemediği anlaşılmaktadır (Alyılmaz, 2005: 73-76). Yazıt içerik olarak diğer yazıtlardan farklılık göstermektedir ki Gurvaljin Uul; dünya karşısında takınılan tavrın ve mütevazı (alçakgönüllü) bir vedanın (ayrılığın) dilde hayat (yaşam) bulmuş şeklidir.
3-Moğolistan Cumhuriyeti Gürbelcin (Gurvaljin UUL) yazıtı için çözüm önerisi
Bu damga dizgesi üstteki üç görsele uygun biçimde; özellikle sağdan sola 5. tamga kaya yazıtının fotoğraflarına ( foto 3, 6 kırmızı dörtgen içindeki birleşik tamga ya da kavramsal yazı) uygun çizilmiştir!
Çünkü yanlış buradan kaynaklanmaktadır! Araştırmacılar kavramsal yazı seçeneğini düşünemedikleri için şekilleri olduğundan farklı çizip yanlış ses değeri, yani kalın ‘k’ olarak değerlendirilmektedir! Anlatım yerindeyse şekil Orhun abecesindeki tamgadan ayrı olmasına karşın değiştirilerek uyarlanmış görünmektedir! Böylece Güneş ya da ‘hünneş’ anlamlı kavramsal yazının ( bakınız dilin-gizemi.net Sülyek Karayüz E 39 1 ve 2 dizgelerinin çözümü) kalın ‘K’ gibi ilgisiz bir ses olarak değerlendirildiği; ardından Türk kimliğiyle özdeş Güneş bilgimizin acı gülmeceden ayrımı olmayan biçimde ‘kul’ (köle) gibi Semitik dinlere özgü kavrama dönüştüğü görülmektedir!
Sol altta kalın ‘K’ / Görsellerdeki damga (kaya resimleri)
M(i) / D / (i) T / İ / B (:) I / L / U ŞEGNÜ / (i)R / GN / (e)T
TENGRİ ÜNGEŞ ULI (ulu) BİTİDİM;
Tengri Hünneş Ulu bitidim
Günümüz Türkiye Türkçesiyle Ulu Güneş Tengri Bitidim
Günümüz Türkiye Türkçesiyle “Ulu Güneş Tanrı yazdım!”(kazıdım)
(Betik, betig, biçig > kitap! Arapça denen dildeki “kitap” Türkçeden çalıntıdır!)
* 3 Sözcüğün kökü ‘bit’! İtmek ile ilgili. Dip sözcüğüyle bağlantılı ayrıca. Yazılı dilin ilkin kayalara kazınması doğaldır ve mantıklıdır değil mi? Kilden tabletlerden, tahta ve diğer nesnelerden, deriden, kâğıttan önce kayalara! Yine yazıdan (tamgalardan önce) önce kayalara bilgi aktaran kaya ‘bediz’leri (pictorial) ve düşünce bildiren soyut kavramsal yazı (ideogram) örnekleri Türklerde (yalnızca!) kesintisiz izlenebilmektedir!
Şimdi izleyeceğimiz izlencede göstergebilim konusunda Prof. Dr. Mehmet Sait Toprak neler diyor ‘bit’ için! Onu dinleyelim mi? Semitik dillerle ilgisine değindi konuşmacı. İzlenceden öğrenebileceğiniz gibi Prof. Toprak Akadça’dan başlayan Semitik dillerin uzmanıdır! https://youtu.be/fP2EXqx15J4
İzlencenin başından: ““Dillerin ilk çıkışında nedensellik ilkesi var gösterge ile nesne arasında ama sonradan sözcükler simgeye dönüştüğü için gösterge–nesne arasındaki ilişki kopuyor, bilgi yitiriliyor; son aşamada ‘nedensizlik’ olarak karşımıza çıkıyor!” denmekte!
14.30 da Dingir (Tanrı) açıklaması sırasında il, ilu sözcükleri kullanılıyor. Betke’de ‘ulı’ var!
Yazıt en az 3600 yıllıksa ‘ulı’ sözcüğü yine 3600 yıllıktır! Bitidim sözcüğü de öyle! (“M. Ö. 1582 yılında ilk defa olarak Gobi çölünün öte tarafında oturan kabileler Çin sarayına sefirler göndermişti.” denmekte çünkü!)
37.40 da Semitik dillerde ilk ‘dub’ var! Bitig, bezik (bit kökü) 39.50 gi-dub, tub, dub →kitap! 40.59 ‘OTuto’ !
Süryanicede yazı işi için ‘harefe’ , kazıyanlar için ‘dubsar’ kullanılıyor! Yine ‘t’ işaret demekmiş. Ayet mucize anlamında düşünülebilirmiş! Oysa ‘t’ dil ya da til sözcükleriyle ilgilidir, timek sözcüğünün ilk sesidir; karşımızdaki kişinin sol ayağıdır! Türk tamgasıdır! İlginç biçimde Semitik ‘t’ ile Orhun ‘t’ si görüşüme göre aynıdır! Konuşmacı Prof. Dr. Toprak ‘otuto’ sözcüğünü anlatırken iki kez (alt) sağdaki şekli çizmiş!
Sol Orhun ince ‘t’, sağ Süryanice ‘t’ ( ıı. Yüz yıl; ancak aynı bilgi Ancient Aramaic (Arami) Alfabede de işlenmiş! MÖ 2000!)
Prof. Dr. Toprak ‘T’ için ideogram demekte ve işaret anlamı olduğunu aktarmaktadır! Doğru; karşımızdaki kişinin sol ayağını simgeleyen soyut şekildir! İdeogram’ın şeklinden kişiyi ve bilgiyi (timek, timsali olmak, simge . .) kavrıyoruz! Yine sn Toprak bütün işaretlerin de A ya da alef’e dayandığını dile getirmekte! Haklı! A ‘ yı (tanılık töz, tamga, yazaç, gösterge, im) anlam (semantik), yorum (hermeneutik), köken (etimolojik), göstergebilim (semiyotic ya da semiyoloji) açıdan yeniden ele alıp bloğa ekleyeceğim! Ancak bu aşamada gördüğüm şu: “Sümerce denen dildeki imler Türk ideogramlarından sonra ve gösterge ile nesne arasındaki ilişki daha soyut!”
Aramice ölü dil olarak biliniyor! Yazıt bu ölü denen dille aynı dönem gibi duruyor! Yazıtın üstünde gök ve güneş anlamlı iki kavram yazının olduğu değerlendirildiğinde yazıtın kavram yazı örnekleriyle eş zaman olduğu düşünülmelidir!
Görüldüğü gibi, Dilin ortaya çıkışında başlangıçta var olduğu söylenen ancak sonradan nedensizliğe dönüştüğü aktarılan, nesne ile gösterge arasındaki nedensellik ilişkisi Türklerde izlenebilmektedir! Diğer dillerde kökene, anlama, anlamın nasıl oluştuğuna (göstergebilim) ilişkin açıklama göremedim! (Bu yönde başka örnekler blogta ele alınacak ve çok sayıda tamga aynı biçimde çözümlenecek)
Not: A’nın kökeninin öküzün boynuzlarıyla açıklandığı, bazı dini kökenlere dayandırılan diğer savları akıldışı bulmaktayım! Dilin dinlere dayandırılmasıdır akıldışı olan özetle! Allah’ın hazreti Adem’ e adları öğrettiğini, dil yeteneği verdiğini öne süren benzeri açıklamalar akıldışıdır özetle.
Yeniden çalışmamıza dönelim.
Alıntı yapılan yazında sağdan sola 5. damganın görsel 4 kaya resmindekinden farklı ve kusurlu aktarıldığı; ‘K’ olarak değerlendirilmemesi gerektiği kanısındayım. Ayrıca 7 ve 8’inci damgaları yaklaştırıp bitiştirdiğimizde ‘N’ harfine ulaşırız değil mi? N gök anlamında ve gökler de uludur! Özenci olmak güzel, not verecek öğretim üyesi yok, özgürsünüz sınırları aşmayı zorlamak için! Değerlendirme okurlarındır!
Aynı şekilde görüntü 3’teki sarı çember içinde kazınmış tamga yine ideogram ve anlamını Güneş (Hünneş) olarak düşünülebiliriz görüşüme göre. Üstte-solda damga (a)N veya “N” (gökler) demektir! Sağdaki dörtgende ise kalın K, kalın G ve kalın (a)N !
Yazıtın çözümü için değerlendirmelerim alttadır:
“Bu kısa yazıtta açıkça ‘Ulu Güneş Tanrı’ deniliyor olması, yazıtın üstündeki gök ve güneş anlamlı iki kavramsal yazıyla da yazıtın destekleniyor olması görüşüme göre önemlidir. Atalarımız sonraki kuşaklara dilimizi ve inançlarını öğretmek istemişler! Ulu Güneş Tanrı yazmakla yetinmeyerek öğretmen gibi “bunu yazdım” demektedirler. Üste yazıtla ilgili iki damgayı kazıyarak ayrıca doğru anlamamıza yardımcı olmak istemişler!”
“Türklerin Tanrı kavramı için açık göndermeler var kanımca yazıtta. Eğer bu çözümlemenin yanlış olduğu kanıtlanamazsa, artık Türk’ün Tanrı sözcüğünün semavi dinlerin yaratıcısından farklı olduğu, eş anlamlı olmadığı ortaya çıkmış olacaktır. Ya da değişik bir deyişle atalarımızın kullandığı ve semavi (göksel) dinlerin “Tanrı” sözcüğünün kökeni, anlamı birbirinden ayrıdır!”
Ek olarak Türklerin Sami dinleriyle ve İslamiyet ile tanışmadığı dönemden olduğu açık olan yazıt için ‘Tanrı kulu” gibi mantık sınırlarını aşan bir çözüm (!) önerilmesi de düşündürücü! Kul anlayışı dinlere özgüdür ayrıca. Türk Tanrı inancında kulluk ve (aynı kökten) kölelik yoktur! Kul ve kölelik anlayışı dinlere özgüdür.
- Kökenbilim, Anlambilim, Yorum bilimi Önerileri
4.1- Bitidim
-İlk damga ben. Göğe yönelmiş kişi anlamında olan ‘B’. Bu damganın kökeninde ses olduğu kanısındayım. Elimizi bağrımıza vurup ben (ses yansıması!) demek ister gibi!
-İkinci damga ‘İ’ kayanın içine anlamında, oyulma şeklindeki devinimi gösteriyor, Sola eğik bölüm bunu anlatmaktadır kanımca!
-Üçüncü damga ince ‘T’ haziran yazınımızdaki tek ayağımız, iz bırakan tabanımız! İki ve üç birlikte ‘it’(mek) yani içine kayanın iterek damgayı çizmek anlamlı. (İtigele, dicle ırmağı!)
-D işi bitirdim demek. Göktürk Abecesinde D ‘X’ şeklinde ve durmayı, sonlanmayı imgelemektedir! (*)
-Son damga M, ben!
Böylece ilk hece BİT den sonra D’yi kaldırıp isim yapmak istediğimizde sondaki M’yi de kaldırıp yerine güneşe gösterdim anlamı için ‘-G’ eklemeliyiz. –G’yi günümüzdeki isim yapma eki ‘–K’ gibi düşünebiliriz. Ve sonunda ‘Bitik’. Günümüzdeki kitap sözcüğünün kökeni! Yazılar ilkin kayalara yazıldı değil mi resimlerden sonra! Kitap Türkçe Bitik sözcüğünden aşırılmış gibi duruyor! Ne dersiniz? Bitik sözcüğümüz için ilk kayıt bu yazıttaki damgalar olabilir!
(*) Göktürk Abecesindeki ‘X’ damgasını ‘D’ olarak biliyoruz günümüzde! Bu damga ya da harf ile sözcüklerde devinimin son bulduğunu; bu harfin sözcüklere durağanlık, değişmezlik (dogma) anlamlarını kattığını söyleyebiliriz. (Dikta, din, direnç. .)
4.2.- ULI sözcüğü için öneriler
Ulı > Ulu varsayılarak irdelenmektedir.
4.2.a- Anlambilim
Sözcük TDK Güncel sözlükte Ulu,
1-Sıfat, erdemleri açısından çok büyük, yüce
2-Sıfat, çok yüksek, çok büyük olan şey olarak açıklanmaktadır.
4.2.b- Kökenbilim
Etimoloji Türkçe/ Türkçe etimoloji kelime incelemelerinde,
“ETÜ muktedir olmak, tarihte en eski kayıt Orhun yazıtlarında (735)”Uluğ“ olarak verilmektedir.
4.2.c- Yorum bilimi
Bu üç damga “ULI” anlamındadır.
1-Orhun abecesi ‘U’
‘ > ‘
Uzağa (ileri) baktığımızda çevreyi ya da nesneleri algılama biçimimizi simgeler Orhun abecesindeki bu tamga!
Görüntü 14 (O ve U nun kökeni için paint ile çizildi)
Uzaklara bakınca çevreyi sol altta olduğu gibi göremeyiz! Sağdaki şekil gözümüzün yapısı ve yetenekleri nedeniyle yanları belirsiz algıladığımızı (görme); imgelemektedir. Üstteki açıklıksa alın çıkıntımız nedeniyle tepemizi göremediğimizi simgelemektedir eder görüşüme göre.
Ek olarak sağdaki şekli 90 derece sola çevirdiğimizde ‘ ) ‘ şekline ve bunu çizgili biçime dönüştürdüğümüzde ise ‘ > ‘ Orhun U’ suna ulaşılır!
Damganın kökeni kanımca böyle anlaşılmalıdır.
https://dilin gizemi.net/index.php/2024/03/09/gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri/ ‘inde ‘ > ‘ şekli ‘U’ olarak önerilmişti. Uzaklaşan nesnelerin boyutları ‘ > ‘ şekilde görüldüğü gibi daralır (küçülür) sonunda nokta gibi algılanır! Bu nokta ayrı bir çalışmada yeniden ele alınacak!
Görüşlerimizi eski Türkçedeki ‘talu’ sözcüğü için yorumlayalım! Sözcüğün iki anlamı var. İlki seçmek, seçim! Bir kişiyi seçerken kolumuzu ona yönlendiririz değil mi? İkinci anlamı okyanus! Okyanus kıyısında gözümüzün erebildiği kadar uzaklara ya da ‘göz erimi’ 4 ne bakarsak suyun yüzeyi ile göğün birleştiği ‘talu’ yu görürüz!
*4 (ufuk), Tarık Konal, Bize öz Türkçe Yaraşır, Ankara-2022, İzan Yayıncılık
2-Orhun abecesi kalın ‘L’
Sol elimizin işaret ve ilk parmağımızın damgaya dönüşmüş biçimi ince ‘L’ yani ‘Y’dir. Kolumuzu (sol) aşağıya sarkıttığımızda kolumuzu sağdan sola ardından yukarıdan aşağıya gözleyen kişi kalın ‘L’ ı görür! Şeklin ucundan sola ve yukarı çizgi başparmağı simgelemektedir görüşüme göre!
3- Orhun abecesi ‘I’
İlginç biçimde sizce de ‘L’ damgasının tersyüz edilmiş eşleniği değil mi? Ayrıca ikisini yaklaştırıp birleştirince de ‘N’ damgasına ulaşır mıyız? Ya da ‘N’ damgasını ortadan dikey ikiye bölünce sırasıyla L ve I damgalarına ulaşılır gördüğünüz gibi.
Artık bu sıraladığımız algılardan sonra denilecek tek söz kalıyor: ”Gök uludur!”. Ulu anlamı bu aşamalardan sonra kazanılıyor ve sözcüğe dönüşüyor olmalı.
Ayrıca uzaklık ya da uzunluk için ilk somut yer düşünebileceğimiz bu iki parmağımız arasındaki açıklıktır. İki parmağımızı açar ve işte bu kadar (açıklık, aradaki uzaklık) demez miyiz?
Artık ulu kavramı hazırdır kişi için! Canlılara bulaşacak ulu çınar olacak, değerlere ve Tañrı kavramına bulaşacak, tükettiklerimize bulaşacak ve insanlıktan uzaklaştıracak hatta çoğu zaman. Çağımızın dini ‘Ulu para’ olacak. Dinler de paraya ve güce ulaşmanın ulu aracı olacak. Yorum biliminin özelliği bu! İlgisi olmadığını sandığınız ama kavrayabildiğiniz ölçüde düşünebildiğiniz her şeyle ilgi kurabilirsiniz!
Yorum bilimi burada bir yerde sonlanmak zorunda! Bitmesi olanaksız tanımı ya da yapısı nedeniyle. O kadar yoruma açıktır ki dilerseniz ömrünüzün sonuna kadar sürdürebilirsiniz bunları.
‘Üngeş’ sözcüğü ( güneş, hünneş ) Güdül Kaya yazıtlarında işlenmişti. Tengri ya da Tañrı sözcüğü de oldukça belirginleşti görüşüme göre. Gök, güneş, yer Tañrı kavramını oluşturmakta! Tañrı sözcüğü ve anlamı, anlamın nasıl oluştuğu ayrı bir çalışmada ele alınacak! Ancak Tañrı sözcüğünün İbra denen çingene soyunun semavi (gökten indirildiği öne sürülen) dinleriyle bağının olmadığı; onları Rab, Elohim, Got, Allah gibi özel ilâh adlarının eş anlamlısı olmadığı açıktır. Bu çalışma bile bu gerçeği açıkça kanıtlamaktadır görüşüme göre!
Bu çalışmada gördüğümüz tek bir yazıtla yetinilmeyip başka kaya yazıtları ve resimleri ile de doğrulanmalı sözcüğün ne olduğu. Kanımca böyle örnekler var yeterli sayıda ve çözümlenip anlaşılmayı beklemektedir!
5- Diğer çalışmaların değerlendirilmesi, İrdelemeler
Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz (2005) ve Hasan Gürgün (2009 Van)’ün çalışmaları ele alınacaktır.
Özellikle Hasan Gürgün’ ün tezinde bu kısa yazıtla ilgili çalışma yapan bütün isimler anılmaktadır.
5.1- Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz
Yeniden vurgulamak gerekirse çözüm önerisinde belirtildiği gibi sağdan sola 5’inci damga kaya üzerindeki şekilden farklı ve kusurlu işlendiğinden anlam da kusurludur. Bu şekil kanımca kalın “k” olarak değerlendirilemez. Öyle ki bu kusur nedeniyle anlam “Ulu Güneş Tanrı” tanımlamasından çıkarak “Tanrı kulu” ya dönüşmektedir!
*Kalın ‘k’ için ek bilgiler verelim ki konu okurların gözünde açıklığa kavuşsun!
Ayrıca Tengri sözcüğünün ya da ‘T’ damgasının sağında (önünde) ‘ben’ öznesini düşünebilmemize olanak verecek bir belirti de yoktur görüşüme göre. Kaya yazıtının mezar için yazıldığı görüşüne katılmıyorum. Yakın dönemde yazıtın olması gereken yerden çalınarak taşınmaya çalışılmış olabileceğini düşünüyorum.
Bu yazıtın olduğu dağlık alan Türklerin özel günlerde toplanma yeri olmalı. Bunu daha mantıklı olasılık olarak değerlendirmekteyim. (*)
(*) Kaynakça 3. 31.sayfada miğfer şeklinde başlıktan söz ediliyor. Bu dağın adı ‘Moğolca” denen dilde üçgen dağ demekmiş! Başlığın adı da Türek ya da Türekek. Türkler ve Moğolların (!) bu dağın çevresinde toplanıp yuğ törenleri gerçekleştirdikleri büyük olasılıktır. Orhun yazıtları Moğolistan denen coğrafyadadır ve ‘Moğolca’ kaya yazıtı yoktur! At sözcüğü için de ‘adgu’ var. G güneş olarak düşünüldüğünde ‘adgu” güneşten gelen anlamı taşıt kanımca. Tulpar ve Pirek adlı söylencelerimizdeki atlar güneşle ilgilidir! Özetle, kanımca bilinçli olarak Türk-Moğol ayrımı, Türkçe-Moğolca ayrımı üzerinde direten Türklük bilimcilerini yanlı ve mantıksız buluyorum. Adgu, aka, üde (öğle) benzeri “moğolca” (!) sözcükler Türkçenin ortaya çıktığı ilk ve özgün biçimine daha yakındır görüşüme göre. Tanrı inancımıza, söylencelerimize daha yakın dil özellikleri taşımaktadır kanımca.
Çalışmada üstteki iki damga (anlamlı ideogram) konusunda bilgi verilmemektedir. Bu iki damga da yazıtla ilgilidir. Yeniden açıklamaya çalışalım bütün yönleriyle durumu.
1-Güneş ya da ‘Hünneş’! (dilin-gizemi.net, Sülyek Karayüz yazıtı E39 1 VE 2)
2- Güneş ya da ‘Hünneş’ ( https://dilin-gizemi.net/index.php/2024/03/09/gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri/ )
3– Kagan sözcüğümüzdeki G! Orta gök, siyah kalın K (kaya) kırmızı kalın G (ğ)
4–Gurvaljin Uul yazıtı (Moğolistan), (a)N (Han, Gök). Daha açmak gerekirse yayın içi yerdir. Yayın dışı Gökler! (soldaki mavi dörtgendeki şekil)
5–Göktürk Abecesindeki kalın ‘N’
5.2-Hasan Gürgün
“Yazıt içerik olarak diğer yazıtlardan farklılık göstermektedir ki Gurvaljin Uul, dünya karşısında takınılan tavrın ve mütevazi bir vedanın dilde hayat bulmuş şeklidir” denilmekte. (GÜRGÜN: 159) Tezde yazıtın içeriği konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Kanımca bu yazıtın mezarla ilgili değildir, bu amaçla kazınmamıştır.
6- Yorum bilimi açısından toplu değerlendirme
Anımsayacağınız gibi Gör-20’deki ilk üç Türk damgası Güneş sözcüğünün kökeni açıklaması önerisinde ele alınmıştı. Yine konu ısınmakla ilgili olduğundan yorumlamak için ilgili kalın “S” sessiz damgasını da (5’inci damga) ekledik.
4’üncü damga, Göktürk Abecesinde ince “S”. Bu damganın anlamı için “süngü” ile bağlantı kurulmaktadır. Kanımca bununla ilgili olmayıp bir nesneyi yerde; ya da elimiz gibi iki nesneyi sabit hızla birbirine sürttüğümüzde duyduğumuz sestir ve yöndür aynı zamanda.
Sağdaki beşinci damga ise kalın “S” olarak bilinmektedir. Bu damganın anlamı ve kökeni konusunda bilgi bulamadım. Varsa da bilmiyorum. İlişki daire içine alınarak iki şekille açıklanmaya çalışılmaktadır.
Türk kaya yazıtının okuma ve düşünme yönüne göre şekiller değerlendirilmiştir. Uzatmadan özetle bu iki şekil çubuk yardımıyla sağ el üstte, sol el altta çubuğu çeviren kişiyi temsil etmektedir. Isıyı ve sonunda ataş’ ı!
Beşinci görseldeki “S” damgasının sağındaki (1) bölümünü yok sayalım; ‘S’ denilen Latin (!) harfi mi kalıyor geriye? Sağ eli kaldırdık alın size yılan devinimi ‘S’. Bundan böyle bence artık “latin” alfabesi sözcüğünü unutsak kusur işlememiş oluruz; onlar Türk damgalarından aşırılmış, görüşüm bu ve kuşkum da yok!
Güneş dili Türkçe savının dilin kökeni bölümündeki ana önerme Güneşin dilin oluşumundaki belirleyici ya da öğretmen benzeri önemde olduğudur. Isıtır, ışıtır, görmemizi sağladığı için öğretir. Bilmeyen milyonlarca kişi olabilir; ısı atomun yapısındaki elektronlarının dönme hızlarının yani enerjilerinin artmasının sonucudur. Isıyı bu değişikliklerin sonucu olarak ‘ıscak’ (ıçcak bile kullanılır) ya da sıcak olarak algılar ve seslendiririz. Çok açık değil mi? Dil aslında yaşamın kendisidir ve sözcükler olan-biten her şeyi ve özdekleri eksiksiz açıklar, onların izlerinin algılanmasının sonucu sözcükler oluşmaktadır! Dil ve sözcükler doğru ve eksiksiz kavrandığında gerisindeki bütün ayrıntıları-gerçekleri gösterir.
Kaya yazıtları ve resimler de bu amaçla kazındılar atalarımız tarafından kayalara! Dilimiz Türkçe yok edilemesin diye! Türk ne demek unutulmasın diye! Dilde bağımsızlığın savunulmasının Türklüğün geleceğinin, varlığının korunması demek olduğu açıktır. Dilimizdeki yabancı sözcükleri bu nedenle yok edilmesi zorunlu zararlı virüsler gibi görmekteyim kişisel olarak.
Ateş ve Gün (eş) ilişkisi de açıktır görülebileceği gibi! İşlevleri benzerdir! Güneşin yaşam için önemini zorunluluk biçiminde de olsa biliyor olmalılar atalarımız! Bu kavrayışın sonucunda diğer kavramlar oluşup çeşitleniyor ve çözümlediğimiz kaya yazıtı olarak kazınıyor kayalara. Bu ve benzeri durumları düşündüğümde şu sözleri anımsarım: “soncullar kendisinden önceki öncüllerin zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır!” (Prof. Dr. Niyazi Kahveci)
Özeniciyiz, çalıştığımız kaya yazıtı Türklerin! O zaman zevk almak için “Türk” sözcüğünü de yorumlayalım!
(*) Göktürk Abecesinde O, U, Ö, Ü Türk damgaları ve Latin (!) karşılıkları
Güdül Kaya yazıtlarında O ve U ilişkisi açıklanmıştı. Bu çalışmada Ö, Ü değişiminin mantığı ya da bu seslerin nasıl oluştuğu açıklanmaktadır. Kırmızı (1) ve (2) noktaları iki gözümüzü ve görme alanımızın açıklığını simgeler! ‘3’ görebildiğimiz son noktayı ya da görme erimini!
Türk damgalarından O ve U’ da olduğu gibi açı oluşturur bu üç nokta! Sağdan sola baktığımızda ya da düşündüğümüzde açı geniştir, özdekleri yuvarlak görürüz. O aynı zamanda şekli de imgeleyen ünlümüzdür. U damgamızdaysa açı dardır. Uzaklara bakınca alın çıkıntımız nedeniyle görüntü O dan U ya döner, daralır! O> U değişiminin nedeni ya da kökeni budur! Yuvarlak nesneleri ya da başımızı yukarı çevirdiğimizde güneşi ‘O’ gibi görebiliriz!
Latin (!) karşılıklarında artık çevremizi nasıl algıladığımızı imgeler biçime dönüşmüş biçimdedir tamgalarımız! Onların kökeni Türk tamgaları açıkça görüldüğü gibi! Latin denen abeceye ‘U’ M.Ö III. Yüzyılda eklenmiş! Oysa Türklerde bu damga on binlerce yıl öncesinden biliniyor!
Özenci olarak sınırları zorlamayı sürdürelim. Türkçemizde öykünmek sözcüğü var. Öy ev ya da aile gibi düşünülürse sözcük –kü hecesiyle ev ya da aileye benzeme anlamı kazanıyor. Özetle “–kü” eki benzemek anlamı veriyor; “kü” (neş)’e! Menkü, Bengi sözcüklerini anımsayalım. Höyük te üstü toprakla örtülmüş eski dönemlerden gelen köyler değil mi?
Şimdi T/ ÜR/ (ü)K dizgesinde “ü” sesini düşürürsek Türk sözcüğüne ulaşırız.
Yine T/ ÜR/ (ü)K dizgesini irdeleyelim. “(ü)K” hecesini dizgede ters çevirelim ve yeni bir ad bulalım! T/ ÜR/ (ü) K> TÜRKÜ!
Türkü de işte bu nedenle gün’ e (güneşe) benzeyen (-kü, -gi) aydınlık seslerle ürümek olmalı. Artık kimse Latin (!) alfabesi dememeli, onların alayı Türklerden!
6- Sonuç
Dil doğru çözümlenip anlaşılabildiğinde gerisindeki bütün gerçekleri gösterir; gizem bildiklerimizin gerisindeki gerçekler görünür olur! Atamızın aramızdan ayrılmadan önceki ‘aman efendiler dil’ şeklinde çırpınışı bu nedenle olmalı, Atamız bunları görmüş olmalı!
Yazmak, sözle anlatmaktan oldukça güç ve yorucudur. Ama artık siz değerli okurlarımızın gerçekleri görmeye başladıklarına güveniyorum. Bu nedenle görüşümü özetleyip ayrıntılarını düşünmeyi sizlere bırakıyorum!
Türkler Güneş diyen, Tañrı diyen ilk ulustur. Kaya yazıtlarında ve kaya resimlerinde çok açık kanıtları var bu gerçeklerin. Atalarımızın torunları olarak görevimiz bunları ‘tanımak’ ve bilgileri gün yüzüne çıkarmak ya da bilinmesini sağlamaktır.
İlerde bu resimleri de işleyerek aynı düşünce ve kavrayışın ürünleri olduğunu; onların da Türk’ün olduğunu kanıtlayacağım umarım ki!
Güneşin dili Türkçedir. Atamızın savı doğrudur. Böyle bir sav yok, yanlışı görüp terkedildi diyenleri Türk olan kişi ciddiye almamalı; onlar karartıp saptırıyorlar gerçeği! Bu kişiler ve sözleri kuşkuyla karşılanmalı. Kurucumuz Atatürk’ ün elleriyle yazdığı 27 Ekim 1938 belgesi gözümüzün önünde değil mi? Bu savın tamamlanması bizlere Atamızın bıraktığı görevdir ve çok önemlidir. Atamızın tini göklerden bizi ışıklar içinde izliyor olabilir! Özlemle, derin sevgi ve saygıyla anıyoruz!
Türkçe ile felsefe yapılamaz diyenleri sonsuza dek anlayamayacağım korkarım ki! Görüşüme göre Türkçe olmadan düşün bilim özellikle dil konusunda olanaksızdır!
Yaşasın bilge atalarımızın, gökteki güneşin çocukları bilge soyumun; güneşin dili Türkçe! Sevgiyle, aydınlıkla, Türklük’ le kalın!
Not: Yukarıdaki yazının yapıt ülevi ödemeliği (telif hakkı) T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarınındır. Tümüyle alıntılanamaz (iktibas edilemez), kısmen yapılacaksa ‘anıltı’ yapılıp (atıfta bulunup) kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz
Kaynaklar:
1–ALYILMAZ, Cengiz GÜRBELCİN (GURVALJİN UUL) YAZITIYLA İLGİLİ BAZI.
journals.manas.edu.kg/mjsr/oldarchives/Vol07_Issue13_2005/416.pdf, s.74
2– GÖRGÜN Hasan (PDF) Göktürk Yazısıyla Oluşturulmuş Uygur Kağanlığı… www.academia.edu › Göktürk_Yazısıyla_Oluşturulmuş_Uy…
3-ORKUN, Hüseyin Namık
Türk sözünün aslı / Hüseyin Namık Orkun. — 2.bsk. — Ankara: Türk Dil Kurumu, 2011. — (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları; 852
4-Türk Kelimesinin Aslı Zikri Turan ((V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri Kitabı, TDK Yayınları, 2004, 2953-2971.) https://www.academia.edu/42807410/T%C3%BCrk_Kelimesinin_Asl%C4%B1?email_work_card=view-paper